30 Haziran 2008 Pazartesi

Mardin'deki Camiler

MARDİN'DEKİ CAMİLER Lütfü Özgünaydın'ın Objektifinden Ulu Cami...

Camii (Cami-i Kebir) : Mardin'deki camilerin en eskisidir. Ulu cami mahallesindedir. Kıble duvarına paralel uzanan üç nef, mihrap önünde 2 nef boyunca tromplu ve dıştan ' bir kubbe ile örtülmüştür. 6 paye üzerine oturan kubbe, bütün mekana hakimdir. Çapraz tonozlu revaklarda yalnız kuzeyde beş bölüm kalmış diğerleri kay muştur. Burada revaklar arasında küçük sel sebilli bir eyvan dikkati çeker. Minaresi Artuklu hükümdarı Kudbettin İlgazi zamanında inşa olunmuştur (1176). Bu camiye, Artuklu hükümdarlarından Melik Salih (1312-1362) bir kısım malını vakıf yaptırmıştır. Bunlar 38 dükkan, bir hamam, Bab-ı Cedid civarında bir bahçe ve Mardin köylerinde bir çok bağ dan oluşuyordu. Mardin'in en önemli İslami merkezlerinden biri olan Ulu Cami, devasa yapısıyla tarihin ihtişamını gökyüzüne mağrur minaresiyle göz kırparak taşımaktadır.

Şehidiye Medresesi : Şehidiye Camii 1214 tarihinde Melik Mansur Nasreddin Artuk Aslan tarafından yaptırılmıştır. Bu günkü minaresi, Şerefeye çıkılan çift merdivenleri ile helezonik yapıdadır. 1916 yılında inşa edilmiştir.

Melik Mahmut Camii (Bab Es Sur) : Camii, yatık bir dikdörtgen alan kaplayan ve bir yanında ve diğer yanlardan dar sokakların ayrıldığı evlerle ve çeşitli portal şeklinde taş işlemeli ana girişi küçük bir meydanda açık durumdadır. Melik Mahmud (1367-1368)'un burada defnedilmiş olmasından da bu camiye Melik Mahmud Camisi denmektedir.

Abdullatif ( Latifiye) Camii : M.S.1314'de Artukoğullarından Melik Salih ve Melik Muzaffer'in adamlarından Abdullatif Bin Abdullah tarafından yaptırılmıştır. Minaresi Mısır Valisi Muhammed Ziya Tayyar Paşa tarafından inşa ettirilmiştir. Sultan Avis ve Melik Mansur burada gömülüdür.

Reyhaniye Camii : 1756 tarihinde Ahmet Paşa'nın kızı Adile Hanım tarafından yaptırılan bu camii Hasan ayyar çarşısında bulunmaktadır. Minaresi sekiz köşelidir.

Necmeddin Camii (Maristan Camii) : Emin Necmeddin İlgazi Artukoğulları tarafından yaptırılmıştır. Bu camiye Sarı Camiide denmektedir. 1116 yılında Emin Necmeddin İlgazi buraya gömülmüştür.

Emineddin Camii : Necmeddin İlgazi'nin kardeşi tarafından yaptırıldığı söylenmektedir.

Nizameddin Begaz Camii : Diyarbakır kapısında, Melik Kutbeddin'in veziri Nizameddin Begaz tarafından MS. 1186 yılında yaptırılmıştır.

Şeyh Salih Camii : Hangi tarihte ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Caminin yanındaki kubbeli türbede Salih türbesi mevcuttur. Caminin 50 metre batısında yontma taşla çevrili dört köşeli türbede Şirin isminde bir zat defnedilmiştir.

Kale Camii : Hangi tarihte inşa edildiği bilinmemektedir. M.S.1269 yılında Necmeddin İlgazi tarafından onarıldığına dair belgelere rastlanmıştır.

Sultan Hamza Mescidi : M.S.1443 yılında Sultan Hamza tarafından yapımına başlanan bu cami bir yıl sonra oğlu tarafından tamamlanmıştır.

Hamidiye Camii : M.S.1347 yılında Şeyh Zebuni tarafından yaptırılmış, kendisi de içine gömülmüştür.

Süleyman Paşa Camii : M.S.1195 yılında Melik İsa'nın veziri Kudbiddin Bin Emir Ali Sincari tarafından yaptırılmıştır.

Şeyh Çabuk Camii :
Hangi tarihte ve kim tarafından yapıldığı bilinmeyen cami Diyarbakır Kapı Mahallesindedir. Ancak M.S. 1170 yılında İslam hakimiyeti döneminde Mor Yusuf Kilisesi iken Camiye dönüştürüldüğü söylenmektedir.

Tekiye Camii : M.S.1445 yılında Kasım Padişah'ın yeğeni İbrahim Tekye tarafından yaptırılmıştır.

Sultan Musa Camii : Mardin il merkezinden 20 km uzaklıkta yer almaktadır. Türklerin bu yöreye akını sırasında büyük bir komutan olan Sultan Musa M.S.1055 yılında burada şehit olmuştur. Sultan Musa ve arkadaşlarının türbeleri Arap Mimarisi biçiminde inşa edilmiştir.

Muhammet Hakim Mansuri Camii :
Merkeze bağlı Yalım Beldesindedir. Mor İsyo Kilisesi iken 19. Yüzyılda camiye dönüştürülmüştür.

Midyat Camii : Artuklu Devletinin son zamanlarında inşa edilmiştir.

Zeynel Abidin Camii : Nusaybin İlçesinde Hz. Muhammed'in l3.torunlarından olan Zeynel Abidin'in adıyla anılan Camide kendisinin ve kızkardeşi Zeynep'in türbeleri vardır. Hz. Muhammed'in berberliğini yapmış olduğu söylenen Selman-i Pak'ın ziyaretgahı mevcuttur.

Kızıltepe (Koçhisar) Ulu Camii : Kızıltepe İlçesinde Mardin Artuklu'larından Yavlak Aslan tarafında (1184-1200) başlanmış ve kardeşi Artuk Aslan tarafından (1200-1239)'da tamamlanmıştır. Kıble duvarına paralel üç nef mihrap önünde iki nef boyunca 9.75 m. çapında tromplu bir kubbe ile kesilmiştir. Caminin iç kısmı, mihrabı ve duvarları zarif oyma işleme yazılarıyla süslenmiştir.

Mardin'de El Sanatlari

MARDİN'DE EL SANATLARI Mardin'de Üretilen Takılar...

Mardin tarihin kasırgalı yıllarının kenti... Evvel zamanda başlamış bir hikaye, bir egemenlik efsanesi ya da görkemin somutlanmış biçimi...

Mardin, öyküler içinde öykülerin, zamanlar içinde zamanların birbirine karıştığı diyarda el sanatlarının beşiği olmuştur.

Eski çağlardan beri Testi-Çanak-Çömlek, Demircilik, Bakırcılık, Kalaycılık, Kuyumculuk, Gümüşçülük, (Telkari),îğne Oyası, Midyat El Nakısı, Tohum İğnesi, Yorgancılık, Oyacılık, Boyacılık(Sibbeğ), Dericilik(Debbeğ), Sabunculuk, Dokumacılık, Şal ü Şapik(Özel bir kumaş dokumasıdır), Kilimcilik, Halıcılık(Yün ve ipek). Semercilik, Keçecilik, Tahta Oymacılığı(Kakmacılık), Sedef işlemeciliği, Halburculuk(Gürgen ağacı kullanılırdı). Taş Oymacılığı, geçmişten günümüze kadar yapılan el sanatlarıdır. Bunların bir kısmı ne yazık ki kaybolmak üzeredir.

TAŞ İŞLEMECİLİĞİ

Mardin de çok miktarda bulunan taş ocaklarından alınan taş, ustaların elinde işlendikten sonra ise evlerinde,kasırlarda ve dini yapılanda özgün motiflerle yerini almaktadır. Kapı, pencere çevreleri, sütunlar, kemerler taş işçiliğinin oya gibi ince örnekleri ile bezelidir.

TELKARİ(GÜMÜŞ VE ALTIN)

Telkari tel halinde gümüş veya altını tahta üzerinde açılmış oyuklara ve gömerek yapılan süslemedir. Tel haline getirilen altın ve gümüş kanaviçe zarafetinde ilmek ilmik işlenerek süs ve ziynet eşyasına dönüştürülür.Bu ince el sanatı Mardin Merkez ve Midyat ilcesine özgüdür. Başka bir yerde bu sanatı görmek mümkün değildir.

TESTİCİLİK-ÇANAK VE ÇÖMLEKÇİLİK

Testicilik, Çanak ve Çömlekçilik(Bardak,çömlek,küp,saksı vb. ürünler) Merkez ve Midyat ilçelerinde çok eski yıllardan beri devam eden bir sanat dalıdır. Yörenin kırmızı toprağı küp yapımcılığına uygun olduğu için bu sanat dalı bu ilçelerde gelişme göstermiştir. Testiler aynı zamanda evlerin kubbeli tavanlarında da kullanılmıştır.

BAKIRCILIK VE KALAYCILIK

Bakırcılık ve kalaycılık, Mardin merkezinde önemli diğer sanat dalları gibi ayrı bir ihtimamla şehrin özel dokusunda yer bulan kendi adıyla anılan çarşısında yüzyıllardan beri varlığım sürdürmektedir.

Bakırcılıkta ürünlerin ortaya çıkması son derece ağır şartlarda gerçekleşmekte ve işin tamamı el gücüne dayanmaktadır.Burada bir çok sofra takımı, çanaklar, kaşık, kepçe, kevgir, sini, leğen, yemek tencereleri, kazanlar, güğümlü ibrik denilen ibrikler, su güğümü vb. mutfak eşyaları üretilmektedir. Bakır eşyalar yılda en az bir ke'z kalaylanır.Günümüzde bu sanatı sürdürenlerin sayışı oldukça azdır.

İĞNE OYALARI, MİDYAT NAKISI, OYACILIK,BASMACILIK

Çok eski bir geçmişe sahip olan iğne oyası , göz nurunun el maharetiyle bütünsel bir güzellik sergilendiği bazen masa örtülerinde veya oda takımlarında,kırlent,yazma çevrelerinde.yaka ve benzeri aksesuar motiflenen ayrı bir sanat dokusudur.

Basmacılık, kök boya ile elle yapılmış tahta kalıpları kullanmak suretiyle şekillenmektedir. Bu sanat daha çok nevresimlerde,masa örtüşü,bohça ve tablo gibi ürünlerin yapılmasında kullanılır.

Basmacılık, kök boya ile elle yapılmış tahta kalıpları kullanmak suretiyle şekillenmektedir. Bu sanat daha çok nevresimlerde,masa örtüşü,bohça ve tablo gibi ürünlerin yapılmasında kullanılır.

SEMERCİLİK-NALBURCULUK

Atı evcilleştiren Mezopotamya medeniyetinin, ipek yol güzergahında sürekli değerini artırarak sürdüren Mardin'in doğal dokusu gereği binek hayvanlarına ihtiyacı hep olmuştur. Nice kervanların gelip geçtiği, konakladığı bu topraklarda binek hayvanları ile ilgili gelişkin bir sektör olmuştur, işte semercilik de bu sektörlerden biridir. Değişen zaman şartları bu sanatı günümüzde neredeyse atıl duruma sokmuştur.

Mardin'in Cografyasi

MARDİN'İN COĞRAFYASIHaritayı Büyütmek İçin TIKLAYIN...

Mardin Güneydoğu Anadolu Böigesinde 39 56°- 42 54 doğu boylamları ve 36 55° - 38 51 arasında yer alır.

Doğuda Sırnak ve Siirt, batıda Şanlıurfa, kuzeyde Diyarbakır ve Batman, Güneyde Suriye topraklarıyla çevrilidir.

Mardin'in yüzölçümü 8.891 km2 denizden yüksekliği 1.082 metredir. Mardin İli'nin iklimi üzerinde kuzeydeki yüksek dağlar etkili olmaktadır. Bölgede kış döneminde oluşan yüksek basınç alanı,kış aylarının soğuk geçmesine yol açar.

Bir yanda güneydeki çöl ikliminin etkisi altında bu!unması,bir yandan kuzeydeki yüksek dağların serin hava kütlelerinin bölgeye girişini engellemesi nedeniyle ilin genelinde yazlar çok sıcak geçerken karasal iklimin tipik özelliği görülür. Ancak; Derik.Nusaybin ve Savur ilçelerinde pamuk, fındık ve zeytin gibi ürünlerin yetişmesi Mikru iklim özelliğinin yörede hüküm sürdüğünü göstermektedir.

Mardin ili'nin meteorolojik verilerine göre; Mardin'e yağışın en fazla Mart ayında 115.8 m olarak düştüğü, en yüksek sıcaklığın 42.5 °C ile Temmuz ayında, en düşük sıcaklığın Şubat aynıda -2,6 C olduğu tespit edilmiştir. En yüksek nem oranı % 76.1 ile Ocak ayında ölçülmüştür.

Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Dicle ve Fırat havzalarında yer alan Mardin ilinde çok çeşitli yeryüzü şekillerine rastlanılır. Haritayı Büyütmek İçin TIKLAYIN...

Mardin, bütün jeolojik zamanları temsil eden kristal ve tortul kütle çeşitlerinden iç püskürük mahsullerine ve bunların değişmesinden meydana gelen sahalara varıncaya kadar çeşitli formasyonlarla temsil edilmiştir.

İlin yeryüzü şekilleri temelini I.zamanda kayaları teşkil eder. Jeolojinin II.zamanında kuzeydoğuda kalkerli yerler tebeşir devrinde teşekkül etmiştir. III.zamanda Toros kıvrımları oluşurken, volkanlar teşekkül ederek faaliyet göstermiştir. Eski volkanların biriktirdiği lavlar Turabdin, Karacadağ gibi kümeler oluşturmuştur. IV.zamanın alüvyon topraklarım ortadan bölmekte ve Diyarbakır havzasıyla Suriye çölü arasında bir eşik oluşturmaktadır.

Mezopotamya Ovasına ve Suriye çölüne egemen bir konumda olan Mardin Dağları, geceleri uçsuz bucaksız bir denizi andıran ovasından yaklaşık 600-1000 m, yükseklikte çok geniş bir kütle oluşturmaktadır. Bu yükselti Mardin Eşiği'dir

Mardin Dağlarının, Mazıdağı,Derik,Midyat, Savur ve Nusaybin yörelerine sokulan yüksekkesimlerde meşe ağaçlarmdan oluşan topluluklara raslanılır. Bu orman parçalarında yer yer Sakız Ağacı, Dişbudak,Söğüt ve Çınar ağaçları da vardır.

Nusaybin ve Savur yöreleriyle Mardin Dağlarınm vadi boylarında yöre halkınca yetiştirilen Kavak,Badem, Bıtım,Ceviz,Sumak,Kiraz ve Mahleplerin dışında il alanına bozkırlar egemen olur.

Büyükdere Vadisi ile Gümüş Çayı Vadisinin birleşmesiyle genişleyen taban üzerinde yer alan Kızıltepe Ovası en geniş alandır. Akarsuların taşıdığı alüvyonlarla kaplı Derik,Kızıltepe,Mardin ve Nusaybin Ovaları yakın bir tarihte GAP'la birlikte bolluk ve berekete kavuşmayı beklemektedir. Suriye sınırı boyunca Mardin ve Nusaybin Ovaları (Mezopotamya) uzanır.

Mardin'in Tarihi

MARDİN'İN TARİHİ

Mardin,Mimari,Etnografik,Arkeolojik,Tarihi ve görsel değerleri île zamanın durduğu izlenimini veren Güneydoğunun şiirsel kentlerinden biridir. Bölgede yapılan kazılarda MÖ.4500'den başlayarak klasik anlamda yerleşim gören Mardin; Subari, Hurri, Sümer, Akad, Mitani,Hitit,Asur,İskit,Babil,Pers,Makkedonya,Abgar,Roma,Bizans,Arap,Selçuklu, Artuklu ve Osmanlı dönemine ilişkin bir çok yapıyı bünyesinde harmanlayabilmiş önemli bir açık hava müzesidir. Şehirde bilimsel kazı yapılacak pek çok önemli alanı vardır. Bunun sonucunda şehrin tarihinin daha iyi ortaya konulması imkanı yaratacaktır.

Mardin'in ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmiyorsa da kuruluşu eski yakın doğu tarihine göre Subariler zamanına kadar dayanmaktadır. Alman Arkeologu Baron Marva Oppenheim'in 1911-1929 yılları arasında yaptığı kazılardan elde edilen sonuçlara göre: Subariler'in Mezopotamya da (MÖ.4500- 3500) yaşadıklarını bu tespite sebep olarak da Sümer ve Babil katları arasında buldukları kiremitleri göstermiştir. Gırnavaz örenyerinde 1932 yılında başlayıp 1991 yilina kadar sürdürülen Arkeolojik kazı ve araştırmalar sonucunda Gırnavaz'ın MÖ.4000'den M.Ö 7. yüzyıla kadar sürekli olarak yerleşme alanı olduğu anlaşılmaktadır.MÖ.4000 sonlarına tarihlenen Geç Uruk Devri, Gırnavaz kalıntılarının en alt kültür tabakasını oluşturmaktadır.Bu Kültür tabakasının üzerinde yer alan Er Hanedanlar Devri Mimari tabakaları daha çok ölü gömme adetleri açısından araştırılmış ve değerlendirilmiştir. Tespit edilen mezarlara göre ölüler bu devirde eski Mezopotamya geleneklerine göre açılan çukurlara dizler karınlarına çekik olarak yatırılmakta daha sonra yakılan hafif ateşle manevi temizlik sağlanarak dünyevi ilişkiler kesilip çukurlar kapatılmaktadır.Mezar içinde şahsi eşya olarak metal silahlar, Metal süs eşyaları ve mühürler kült ve seramik kap örnekleri çok sayıda tespit edilmiştir.

Sümer Kralı Lugarzergiz MÖ.2850 yılında Akdeniz'e kadar uzandığı seferinde Mardin'i hükmü altına almıştır. Şehircilik,sulama ve tarım alanında ileri bir seviyeye ulaşan Sümerler, geniş fetihler sonucu güçlerini kaybedince 30 yıl sonra Mardin'i Akadlar'a bırakmışlardır (MÖ.2820). Akadlar,MÖ.2500 yıllarında Sümerler'le anlaşarak Akad-Sümer Devletini kurmuşlardır. Prof..Dr Ekrem Memiş'in "Eski Çağ Türkiye Tarihi" adlı kitabında: "Mezopotamya'da büyük imparatorluk vücuda getiren Sami Kökenli Akadlar'ın vesikalarından anlaşıldığına göre,MÖ.3000 sonlarında Mardin Merkez olmak üzere Güneydoğu Anadolu bölgesi ile Kuzey Mezopotamya'daki Musul ve Kerkük dolaylarında Hurriler adı ile anılan bir kavim oturuyordu" diye yazar. Mardin,MÖ.2230'lu yıllarda Elam şehri oldu. Amuri ailesinin altıncı ferdi olan Hamurabi, Sümer topraklarınıı Babil'in idaresi altına alınca bu kez de Babil Devleti'ni kurmuş, ardından Yukarı Mezopotamya'ya saldırınca Mardin'i istila ederek topraklarına katmıştır.(MÖ.2200-1925).

MÖ. 1925 yıllarında Mardin'i işgal eden Hititler bir vıl sonra şehri terketmişlerdir. İran dolaylarından gelen Ari Irkından Midiller, Mardin ve çevresini ele geçirmiştir. 500 yıl hüküm süren Midiller bilinmeyen bir sebepten Mısır'lılara vergiye bağlanmışlar ve bir Midil prensesini de Mısır Firavunu île evlendirmişlerdir. MÖ. 1367 yılında Midiller arasında iç savaş çıkmış, bunu fırsat bilen Asur Kralı Asuri Balit Mardin ve çevresini topraklarına katmıştır. MÖ. 1190'da Anadolu'dan gelen bazı Ari ırk kavimleri Mardin'i almışlardır. 60 yıl sonra I.Tıplalpalasır, Sincar, Nusaybin ve Mardin'den geçerek 20 bin Maşiki kuvvetinin Koruduğu Kemecin'e' saldırıp onları yendikten sonra Mardin ve çevresini tekrar ele geçirmiştir. MÖ.1060'da I.Asurnasırbal zamanında Hititler birleşerek Gılganuş yakınlarında Asurlular'ı yenmişlerdir.Asurluların tekrardan kuvvetlenmeleri üzerine, Mardin Asur hakimiyetine girmiştir.MÖ.800 yılına kadar Asurluların elinde kalan Mardin daha sonra Urartu Krallığı egemenliğine geçmiştir.Urartu Kralı Mimes zamanında Mardin 50 yıl Urartu idaresinde kalmıştır.

MÖ.612 yılına kadar Sityaniler,MÖ.618 yılında ise İran'dan gelen Midiler buraları ele geçirmiştir. MÖ.335 yıllarmda Büyük İskender Mısır'ı aldıktan sonra Mezopotamya'ya gelerek İran'a gitmek için Mardin'den geçer. Buraları da istila eden İskender'in MÖ.323 yılının 28 Mayıs'ında Babil'de ölümünden sonra komutanları arasında devlet pay edilir ve Mardin doğu bölümünde kaldığı için Nikanır denilen General Slevkos'un payına düşer. (MÖ.311) MÖ. 131'de Mardin ve çevresi Urfa Krallığı (Abgarlar) topraklarına katıldı. MS.249'da Roma Hükümdarı Filibos saltanatının 5.yılında bir isyan başlatıp IX. Abgar'ı memleketten kovmuştur. Şehrin Valiliğine de Hapsioğlu Uralyonos tayin edilmiştir..Bu arada Mardin'de Urfa'ya bağlı olduğu için Roma egemenliğine girmiştir. MS.250 yılında Dakiyos, Pers ülkesini zaptetmiştir.Bu sırada tahribat gören Nusaybin'i onarmıştır. 330 yılında ateşe ve güneşe tapan Şad Buhari isminde bir kral Mardin Kalesinde rahatsızlığı nedeniyle kalır. Kalede kaldığı süre içerisinde iyi olunca kendisine kasır yaptırıp 12 yıl boyunca burada yaşar. Daha sonra Kral, memleketi Pers'ten birçok asker ve sivil getirip onları Mardin'e yerleştirir.442 yılına kadar getirilen insanlar vasıtasıyla şehirde birçok gelişme olur. 442 yılında halkı kasıp kavuran amansız bir veba salgını şehri yaşanmaz hale getirir. Yaklaşık 100 sene sonra Ursiyanos adlı Romalı bir; kumandan büyük bir ekiple Mardin'i 47 yılda inşa etmeyi başarır ve halkın tekrar buraya gelmesini sağlar. Bu süre içinde Persler'in ünlü merkezleri olan Dara yeniden inşa edilmiştir. Mardin'e Bizanslar 640 yılında Hz-Ömer'in kumandanlarından İlyas Bin Ganem'in işgaline kadar varlıklarını devam ettirmişlerdir. Mardin ve çevresi, 692'de Emeviler'in, 824'te Halife Memnun zamanında Abbasilerin hakimiyetine girmiştir.Bu dönemde islamiyet hızla yayılmıştır. 885-978 yılları arasında buralarda hüküm süren Hamdaniler'in kaleyi kesin olarak zaıptedişleri 895 yılına rastlar. Doğal olan kalenin bazı yerlerine surlar yaptırarak bazı yerlerini de onararak günümüze kadar dimdik kalmasını sağladılar. 990 yılında ancak Musul'da tutunabilen Hamdaniler'in topraklarını birer birer ele geçiren Mervaniler, Mardin'i zapt ederler. Mardin ve çevresinde çarşılar, camiler yaparak onarımlarla ipek yolu üzerinde bulunan bu önemli şehri ticari açıdan canlandırırlar.. Alparslan'ın Malazgirt zaferinden sonra Türkler'in Anadolu'ya ulaşan akınları neticesinde gittikçe zayıflayanı Mervaniler Devleti Nusaybin'de 1089'da Selçuklular'a yenilerek onların hakimiyeti altına girer. Artuklular'dan İl Gazi Bey Mardin'i l105'te ele geçirerek devletin başkenti yapar.Halep'i aldığı gibi Haçlılara karşı giriştiği mücadeleler dolayısıyla İl Gazi Bey büyük ün kazanır. Antakya Haçlı Prensi Roger'i yenerek Silvan'ı ele geçirir, İl Gazi' nin ölümünden sonra oğulları ve yeğenleri devletin basına geçerek Diyarbakır, Harput Kalesi ve civarına hakim olup, Haçlıları, Frankları, Urfa Kontu'nu, Bilecik Haçlı Senyör'ünü ve Kudüs Kralı Bodven'i yenerek büyük başarı kazanırlar. Böylece Artuklular bölgede büyük devlet kurarlar. Bu devletin 304 yıllık egemenliği sürecinde çok sayıda tarihi camii, Medrese, hamam ve kervansaray yapılmış, birçok cami, medrese ve manastır onarılmıştır.

Timur, Artuklular döneminde 1393'te Mardin Kalesini kuşatıp işgal etmeye çalışsa da başarılı olamaz. Timur 1395 yılının Ramazan ayında Mardin'i almak için yeni bir kuşatma hazırlıklarına Kızıltepe'de otağı kurarak başlar. Mardin halkı kaleye sığınarak Timur'un şiddetli hücumlarına karşı koymak suretiyle o zamanın en büyük ordusu ve hükümdarlarını başarısızlığa uğratmıştır. Artuklular halkın bu başarısından dolayı Mardin'i onarma faaliyetine girişirler.15.yüzyılda güçlenen Karakoyunlular'ın bu devleti ortadan kaldırmak için Mardin'i 2 ikili kuşatması bu girişimleri aksatır. 1409'da halk bu kuşatmaya daha fazla dayanamayarak yapılan anlaşma gereği şehrin kalesini Karakoyunlulara teslim eder. Mardin Karakoyunlular'ın egemenliğinde 61 yıl kalır. Bu süreç içerisinde aşiretler ayaklanarak Karakoyunluların rejimine karşı koyarlar ve devleti zaman zaman ele geçirirler. Karakoyunluları 1462 yılında yenen Akkoyunlular kalenin egemenliğini de ele geçirirler. Bu dönemde Mardin'e Paşa olarak gelen Kasım Bey, Timur'un yakıp yıktığı şehri ve kaleyi onarmaya girişir. Bu çalışmasının ve başarısını taçlandıran bu güne kadar ihtişamla ayakta durmayı başaran ve tarihe meydan okuyan Kasın Paşa Medresesini yaptırır. 16.yüzyılın başında Akkovunlular'ı egemenliğine alan Şahı İsmail güçlü bir Şii devleti kurmayı başarır. Bu dönemde Anadolu'ya girip Şiiliği kabul etmeyenleri zalimce öldürmekten geri kalmaz. Bu durumu gören Mardin hakimi, şehri zulme ve yağmaya karşı, halkı korumak için kalenin anahtarını kan dökmeden Şah İsmail'e teslim eder. . Mardin'in kesin olarak Osmanlılar'ın eline geçmesi Mısır seferini düzenleyen Yavuz Sultan Selim döneminde gerçekleşmiştir. Diyarbakır (Amid) Valisi Bıyıklı Mehmet Paşa ve Kürt Bilgini İdris-i Bitlisi, Yavuz Sultan Selim'in emriyle 1516'da Mardin ve kalesini dokuz aydan fazla kuşatmış, çeşitli illerden gönderilen Osmanlı takviye kuvvetleri, Doğu Anadolu'dan gelen Kürt Beylerinin kuvvetleriyle birleşerek kaleye defalarca saldırılar düzenlemiştir. Ancak halkın kahramanca karşı koyması iki tarafında zor günler geçirmesine neden olmuştur. Kartal Yuvasına yardım beklentisi boşa çıkınca Bıyıklı Mehmet Paşa ve İdris-i Bitlisi 7 Nisan l5l7"de Mısır'da bulunan Yavuz Sultan Selim'e kaleye girmiş olduklarının müjdesini vererek Osmanlı Devletinin ilk halifesini çok sevindirmişlerdir. 1517 yılında Mardin ve yöresi Osmanlı topraklarına katılmış, bir sancak durumunda Diyarbakır Beylerbeyliğine bağlanmıştır. 1518''de Mardin Sancağı: Merkez kazası ile Savur ve Nusaybin nahiyelerinden oluşuyordu. Mardin, uzun müddet Diyarbakır-Bağdat ve Musul'un Sancağı durumunda kalmıştır. Mardin sancağında halk: Göçebe ve yerleşik olarak iki bölüme ayrılmaktaydı. Yerleşik halk inançları açısından: Yahudiler, Hıristiyanlar (Ermeniler, Süryaniler ve Keldaniler),Müslümanlar ve bir kısım Şemsilerden (Güneşe tapanlar) oluşuyordu.